Yavuz Tellioğlu

Web Name: Yavuz Tellioğlu

WebSite: http://yavuztellioglu.blogspot.com

ID:207751

Keywords:

Yavuz,Tellio,lu,

Description:

keywords:
description:
Yavuz Tellioğlu

6 Ekim 2021 Çarşamba Agarta ve Şambala Yeraltı Uygarlıkları

Agarta ve Şambala Yeraltı Uygarlıkları


Agarta ve Şambala , teozofik ve ezoterik kaynaklara göre önceki "devre" nin sonlarına doğru Mu ve Atlantis' ten göç eden bilim-rahipleri tarafından kurulmuş yeraltı organizasyonlarıdır

Önceleri beşeriyetle açık temas halinde olan bu organisazyon, bu "devre" nin koşullarından ötürü gizlenme gereği görmüş ve ikamet yeri olarak birbirinden tünellerle bağlanan, dağlar içindeki yeraltı kentelerini tercih etmiştir Agarta,
dünya insanlığının tekâmülüne sorumluluk sahibidir İlahi Hiyerarşi' ye hizmet eder Dünyanın Efendisi ve "Kutup" olarak ifade edilen ve "Brahatma" veya "Brahitma" adıyla belirtilen Agarta' nın lideri, Dünya' ya sevk ve idare eden İlahi Hiyerarşi' nin fizik âlemdeki temsilcisidir Rene Guenon' a göre tradisyonlarda "Kutsal Dağ", "Dünyanın Merkezi" olarak ifade edilen yer, dünyanın tüm geçmiş, yitik kıtalara indirilmiş dinler ve kozmik öğretiler, Agarta arşivinde kayıtlıdır ve birçok peygamber (Musa, İsa), dinlerini kurmadan önce, bu arşivleri incelemişlerdir ki, bazıları burada "inisiyasyon" dan da geçmiştir Agarta' nın yeryüzüne açılan 7 (kimi kaynaklara göre 4) ana çıkış noktası bulunmakla birlikte, mağaralarda inzivaya çekilen bilgelerin ve inisiyatik toplulukların Agartalılar ile ilişki içinde oldukları ileri sürülür Rene Guenon' a göre, bu durum en çok, Türkler' in yaşadığı Orta Asya' da görülmektedir Kimi yazarlara göre, Göktürk, Uygur ve Hun masallarındaki, "ataların kutsal mağaraları" ve bir mağaradan geçilerek ulaşılan "gizli ülke" inanışında Agarta' nın sembolizmi bulunmaktadır Tibet tradisyonlarına göre, Agartalılar şimdiki devrenin sonunda dışarı çıkacak ve Agarta' nın lideri yeryüzündeki menfiliği yenecektir

Yeraltı Evreni-1

Kapadokya bölgesinde açıkçası sayısını bilemediğimiz kadar irili ufaklı bir sürü yeraltı şehri mevcut Bunların bazıları gezilebiliyor, bazılarıysa ağzına kadar taş toprak dolu Bölgedeki yeraltı şehirlerinin yapısını en iyi şekild şu benzetme ile tarif edebiliriz İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerimizi düşünün Büyük binalar ve aralarında serpiştirilmiş gecekondular var Örneğin İstanbul' daki bir Akmerkez binasının bir iki kilometre uzağında derme çatma gecekondular görünür Kapadokya' daki her yeraltı şehri bir bina olarak kabul edersek, yeraltı şehirlerinin bazıları İstanbul' daki Akmerkez ya da Galleria gibi, bazıları da bizim gecekondularımız gibi derme çatma sayılabilecek yerlerdir Bölgedeki son derece büyük, tanınmış ama bugünkü teknolojik imkanların üzerinde olması gereken bir teknolji ile açılmış yeraltı şehirlerinin yanısıra daha mütevazi yeraltı şehirleri de var Burada akla gelen şey bir iki, hatta sadece bir özgün örneğin çevresinde daha sonraki dönemlerde ve daha ilkel kimselerce bazı taklit kazılar yapıldığıdır Kapadokya' daki yeraltı şehirlerinin en fazla tanınanları Kaymaklı ve Derinkuyu yeraltı şehirleridir Bu iki şehir birbirinden yaklaşık olarak 9,10 Km kadar uzaktadır Gerek konuyla ilgili arkeologlar, gerekse yöre halkı tarafından bu iki yeraltı şehrini birbirine bağlayan bir tünelin varlığı bilinmektedir Yeraltı şehirlerindeki tüneller tabii ki, Kaymaklı ve Derinkuyu arasındaki ile de sınırlı değildir Mesela Kaymaklı' nın 12-15 Km doğusunda kalan Mazı Köyü yeraltı şehrinin Kaymaklı ve Derinkuyu' ya bağlayan tünellerin oluğu da bilinmektedir

Bilinmeyenin Boyutu Nedir?

Bölge haklı mevcut bütün yeraltı şehirlerinin birbirine tünellerle bağlı olduğunu iddia ederler Bu durumda bölgenin altı bir örümcek ağı gibi tünel şebekeleri ile örtülü oluyor Bu tünellerin hemen hemen hepsi bugün ya duvar örülerek ya da göçükler yüzünden kullanılmaz durumdadır Yakın gelecekte de bunların açılması için herhangi bir çalışma yapılmasını beklemek mümkün değildir Yeraltı şehirlerinin yeniden keşfedilmeleri ve ziyarete açılmaları o kadar eski değil Mesela, yetkili kimseler Derinkuyu diye bir yer olduğunu ancak 1963' te keşfedebilmişler Bu şehirleri ilk defa gezen bir kimseyseniz hayretler içinde kalmamanız, hayran olmamanız mümkün değil fakat bilmelisiniz ki, gezdiğiniz yerler yeraltı şehirlerinin bugün bilinen kısımlarının ancak onda biridir Geziye açık olan ve aydınlatılmış kısımların haricinde çok geniş bir alan ve bir sürü çıkış kapısı daha vardır Tabii bunlar bilinenler Bilinemeyen kısımların ne nitelikte olduğu konusu ise doğal olarak meçhul Ancak, örneğin Derinkuyu' nun altında en 3 ile 8 kat kadar bir derinlik olduğu arkeologlar tarafından tahmin ediliyor Aslında Kapadokya ve yeraltı hakkında bazıları arkeolojik, bazıları turizm amacıyla yazılmış olan Türkçe ve hemen her dilde yayınlanmış olan yüzlerce kitap mevcuttur Konuyu bu açıdan merak edenler söz konusu kitapları turistlik eşya satışı yapan her dükkandan alabilirler ve gerek kaya kiliselerinin, gerek yeraltı şehirlerinin bilinen her ayrıntısını, derinliklerini, ölçülerini kısaca herşeyi öğrenebilirler

İnkalar Hazinelerini Yeraltına Sakladılar

Kaymaklı ve Derinkuyu konularında daha ileri gitmeden önce dünyanın değişik yerlerindeki benzeri yerleri ve bu yer hakkındaki araştırma ve iddaları kısaca hatırlamamız yerinde olur Bizdeki gibi yeraltı şehri ismi verimemiş de olsa dünyanın değişik yerlerinde bir sürü tünel şebekesi mevcuttur Bu tünellerini birçoğu günümüzde bilinmektedir fakat hepsi de belli yerden sonra tıpkı bizim yeraltı şehirlerimiz gibi taş, toprakla dolmuş ya da doldurulmuştur Güney Amerika' da, Ekvador, Peru, Bolivya civarında Eski İnka uygarlığından kalma bir çok tünel olduğu söylenir İspanyol yağmacılarının en önemlisi olan Pizarro' nun ordusundaki bir asker rahip olan Cieza de Leon, son İnka imparatoru olan Atahualpa' nın, Pizarro tarafından öldürülmesinden 4, 5 yıl sonra yazdığı notlarda, İnkalar' ın, İspanyol soygununda korkarak hazinelerini bugün dahi bulunamamış olan gizli yerlere taşıdıklarını yazar Bu gizli yerler dağların altında oyulmuş olan tünel sistemleriydi Bu fikri aslında İngiliz Arkeoloğu Harold Wilkins' in de buşunduğu birçok bilimadamı desteklemektedir Başka br görüşe göre ise, söz konusu tünel sistemleri son derece ileri bir uygarlık tarafından binlerce yıl boyunca oyulmuştur Güney Amerika' daki tünel sistemleri çok fazladır ve sadece İnka ülkesinde değildirler En fazla bilineni, Lima' yı, Peru' nun eski başkenti olan Cuzco' ya bağlayan ve sonra da Bolivya sınırına kadar uzanan bir tünel şebekesidir Eski belgelere göre bu tünellerde çok zengin Kralın mezarı vardır Ama bugün kimse tünellerde hazine aramayı düşünmüyor, çünkü tüneller hemen hemen tamamen toprak doludur, temizlenmeleri, içlerinden çıkması olası olan hazinelerden çok daha pahalıya malocaktır Tünelleri araştırmış olan bilimadamlarının çoğunluğu da, bunları İnka tarafından kazılmayacağı konsunda hemfikirler

Malta -Fas -İspanya Bağlantısı

İnka'lar bu tünelleri biliyorlar ve kullanıyorlardı fakat ilk inşaatçıların kimler olduğunu onlar da bilmiyorlardı Güney Amerika' dan sonra Kuzey Amerika, California ve Virginia' da tünel sistemleri vardır En ilginç sistemlerden birisi de Hawaii' de olduğu söylenendir Buradaki tünel sistemlerinin bazı adaları birbirine bağladığı da idda edilir Bundan 4, 5 yıl kadar önce televizyonda yayınlanan ve gerek müziği, gerekse içeriği ile yurdumuzda da büyük bir beğeni kazanan İpek Yolu belgeselinin bir bölümünde gösterdiği gibi Asya' nın altı sonradan sulama kanalı haline getirilmiş tünel sistemleri ile örümcek ağı gibi oyulmuştur Tünellere Akdeniz bölgesinde de rastlanır Mesela Malta' da böyle sistem vardır, Elli metrelik bir böIümüne girilmiş olan bir Malta tünelinin Cebelitarık boğazını altından geçip, İberik Yanmadası ile Fas'ı birleştirdiği söylenir Avrupa' da sadece bu tünelin girişi olan bölgede maymun yaşar ve bu maymunların Afrika' dan, bu tünel vasıtası ile Avrupa' ya geçtikleri söylenir, Ayrıca İsveç' te ve Çekoslovakya'da da bilinen tUnel sistemleri vardır Bazı iddialara göre dünyanın altındaki tUneller burada anlatıldığından da uzundurlar Mesela Tibet Lamaları, Tibet' ten, Güney Amerika' ya kadar giden tüneller olduğunu ısrarla iddia ederler

Daniken' ın gördükleri

1994' de Bir Amerikan dergisinin Ekvador muhabiri olan John Sheppard, Kolombia sınırında elinde dua değirmeni ile meditasyon yapan tipik bir Tibet rahibi gördüğünü yazar İddaya göre bu adam 13 Dalay Lama' dır 1933' te ölmüş olduğu idda edilen bu kişinin mezarı boştur ve Tibet rahipler onun ölmeyip, Budizm' i benimsemeden önceki vatanı olan Güney Amerika' ya döndüğünü ve bu iş için tünelleri kullandığını söylerler Gene de bu hikaye pek güvenilir değildir Güney Amerika' daki tünel sistemlerini bildiğimiz kadarı ile en son inceleyen kimse Erich Von Daniken' dir Daniken "Ausstat und Kosmos" isimli kitabının hemen hemen tamamında Güney Amerika mağaralarından bahseder Ekvador Cumhuriyeti' ndeki mağaralar Arjantin uyruklu ve Macaristan doğumlu Juan Moricz tarafından keşfedilmiş ve kendi adına tapusu alınmıştır Daniken bu mağaraları 1972' de gezer Mağaralara, dağdaki bir oyuktan girilir İlk önce 80 metre kadar, ipten yapılmış bir asansötle diklemesine inildikten sonra sonsuz bir tünel sistemine girilir Bazıları dar, bazıları geniş olan tünellerden, Daniken' in gördüklerinin hepsi köşelidir Duvarları dümdüz ve her yan cam gibi bir madde ile kaplıdır İçerde manyetik etki çok güçlüdür ve pusulalar çalışmaz Daniken girdiği dev bir salondan bahseder Bu salonun içinde masa, sandalye benzeri olan ve hangi maddeden yapıldığı belli olmayan eşyalar vardır Salonun taban ölçüsü 110 x 130 metresie ve bu ölçü Teotihuacan' daki piramitin taban ölçüsü ile aynıdır İçerideki bazı buluntular burasının MÖ 9000 ile 4000 yıllarında bile mevcut olduğunu göstermektedir Bazı duvarlarda da, şüphesiz ki, inşaatçılardan binlerce yıl sonra gelen ilkel insanlarca yapılmış olan dinozor benzeri hayvan çizimleri vardır Tünellerden bir çok altın eşya da çıkarılmıştır Bazı altın levhalarda deşifre edilememiş olan bir alfabe ile yazılmış yazılar vardır Daniken burada gördüğü bir altın küre üzerinde çok fazla durmakta ve kürenin Uzaylılarla ilgili olduğunu iddia etmektedir ve işin en ilginç yanı da, Daniken' in aynı kürenin gerek boyut gerekse üzerindeki garip yazı ve resimlerle tıpatıp benzeri olan bir taş küreyi de İstanbul Arkeoloji müzesinde görüğünü ve bu kürenin tasnif edilememiş eşyalar arasında olduğunu yazmaktadır


Binlerce Yıl Önceki Isı Matkabı

Tünellerin açılışları konusunda Daniken öyle binlerce yıl süren şartlar düşünmüyor Ona göre bu tüneller bir uzay uygarlığı tarafından nükleer enerji ya da benzeri bir şey kullanılarak çok kısa zamanda açılmıştır Bu iddası için kanıt olarak da "Der Spiegel" dergisinin 3 Nisan 1972 tarihli sayısındaki bir yazıyı göstermektedir Bu yazıda ısı matkaplarından bahsedilmektedir Yazıda anlatıldığına göre los Alamos' taki Nükleer Araştırma Merkezi' ndeki bilim adamları tarafından birbuçuk yıllık bir çalışma sonrasında bir ısı matkabı yapılmıştır Aracın ucu volfram çelliğidir ve grafitle ısıtılmaktadır Delme işlemi sırasında, delinen yerden dışarıya hiçbir şey çıkmamaktadır, delici, taşları eritip, delinen yerlerin iç yüzeylerine preslenmekte, preslenen yerler de bir süre sonra öylece donmaktadırlar Derginin verdiği bilgilere göre ilk denemesinde dört metre kalınlığında bir taş blok hiç bir ses ve atık madde çıkartılmadan delinmiştir Loss Alamos bilim adamalarının bir askeri tanka benzeyen, köstebek gibi çalışacak olan büyük bir delicinin planlarını hazırladığı ve bununla Magma tabakasına inip, örnek almanın düşünüldüğü de belirtiliyor Bu ısı matkabı konusunu aşağıdaki, Derinkuyu ve Kaymaklı' nın kazılmasıyla ilgili bölümde tekrar hatırlamak yerinde olur

Agharta-Şamballah ve Hitler Uzantısı

Konunun Kapadokya ile ilgili kısmına tekrar dönmeden önce dünyanın her yanında hemen hemen nehirler kadar çok rastlanan bu tünel sistemlerinin kimler tarafından yapıldığına dair iddaları da görmemiz yerinde olur Bazı ciddi araştırmacılar ve Okültistler binlerce yıl önce dünyada yaşamış ona ve günümüzün masal ve efsanelerinde bahsedilen bir devler ırkından bahsederler Tünellerin kaynağı Daniken gibi araştırmacılar uzay uygarlıkları olarak gösterirken, bazıları devler ırkı, bir kısmı da çok çok eski çağlarda mevcut olan Atlantis ve Mu kıtalarının batışlarından sonra kurtulan kimseler olarak gösterirler Söz konusu kıtalar batıp, yeryüzü şekil değiştirdiği zaman kurtulan kimselerin uzay çağı teknolojisine ve insanüstü psişik güçlere sahip olduklarına inanılır, o zamanlardaki en yüksek kara parçalarına sığınırlar ve bu bölge, bugünkü Himalaya dağları ve çevresidir İki kıtadan gelenler iki ayrı yeraltı şehri kurarlar Bunlardan biri Agartha diğeri Şamballah ismiyle bilinirler Bazı iddalara göre de söz konusu yeraltı şehirlerinin biri sağ-el yolunu izleyen majisyenler ait, diğeri karanlık yolu izleyicilerine aittir Agatha ve Şamballah sakinleri daha sonraki dönemlerde insanlarla çok az iletişim kurarak günümüze kadar yaşarlar Bazı inançlara göre bu şehirler dünyanın aydınlık ve karanlık pisişik merkezleridirler Yeraltı uygarlıklarının sakinleri hem pisişik yeteneklerini hem de nükleer enerjiyi kullanarak dünyanın her yanına açılan tüneller yaparlar Gerçek veya fantezi, dünyanın birçok bölgesinde yeraltında yaşayan üstün varlıklara ait efsaneler vardır Bunlar üç aşağı, beş yukarı birbirine benzemektedirler Bazı kimseler Himalayalar' ın atlındaki yeraltı şehirlerini Atlantis ve Mu uygarlıklarına bağlarken bazı kaynaklar onların çok eski dönemlerde dünyamızı ziyaret eden uzaylılardan kalma ikmal merkezleri olduğunu söylerler Kapadokya, Derinkuyu ve Kaymaklı gibi yeraltı şehirleri ile bu efsanelerin ilişkili olup, olmadıklarını incelemeden önce özellikle Hitler Almanya' sı dönemindeki okült inanışları, gizli majikal örgütleri ve bazı kimseleri tanımamızda, fikirlerini bilmemizde fayda vardır Bazı iddialara göre de Adolf Hitler, Şamballah rahipleri tarafından yönlendirilmiş olan bir medyumdu Bu yüzden eski uygarlıklar, Okült ekoller ve yeraltı şehirleri ile ilgili olarak yapılan araştırma ve yorumlara Hitler Almanyası ile başlamak daha çarpıcı olabilir

Vril ve "Bizi Ezecek Olan Irk"

Roketler konusunda dünyanın büyük uzmanlarından birisi olan Dr Willy Ley 1933' de Almanya' dan kaçar Ley, Vril örgütünün ilk açıklayanlardan biridir Örgüt Berlin' de kurulmuş olan küçük bir Order' dı Vril, günlük hayatımız sırasında çok az bir parçasını kullannabildiğimiz sonsuz enerjidir Vril' e hakim olan kimse kendisine de, başka dünyalara da hakim olur İnsanlar bütün gayretlerini buna yöneltmelidirler Dünya değişecektir Efendiler, yeraltından yeryüzüne çıkacaklardır Onlarla anlaşırsak bizi de efendi, anlaşamazsak köle olacağız Vril fikri aslında, gene bir Golden Dawn üyesi olan Bulwer Lytton' un "Bizi Ezecek Olan Irk" isimli romanından alınmıştır Aynı zamanda "Pompei' nin Son Günleri" isimli eserin de yazarı olan Lytton bu kitapta, Ruh alemi bizden çok daha yüksek olan insanları anlatır Bunlar şimdilik gizlenme durumundadırlar Dünyanın merkezinde bulunan mağaralarda yaşarlar ve her şeyin üzerinde güç sahibidirler

İlk bakışta, bir romandan yola çıkan herhangi bir örgütün bu kadar ciddiye alınması saçma gibi görünebilir fakat şunu da düşünmek gerekir; Dünyada meydana gelmiş olan bir çok oluşum tarihlerinden çok önce romanlarda oluşmuşlardır Mesela, 1896' da Peter Shiel bir roman yayımlar Kitap Avrupa çapında bir örgütten bahsetmektedir Örgütün üyeleri zararlı buldukları aileleri öldürüp, cesetleri yakarlar ve kitabın ismi SS' lerdir Aynı şekilde Titanik, batışından çok önce bir romana konu olmuş ve romanda geminin büyük ölçüleri, batış şekli ve hatta romandaki "Titan" ismi gerçeği ile tutarlı olmuştur

Yeraltı Evreni-2


Jules Verne, nükleer denizaltıdan, uzaya atılan füzelere kadar bir çok şeyi romanlarında anlatmıştır Bunlara benzer daha bir çok örnek saymak mümkündür Ayrıca SS'lerin yazarı olan Lytton' un da bir majikal örgütün üyesi olduğu ve aldığı bazı bilgileri roman haline getirdiği de düşünülebilir Dr Ley' e göre Vril örgütünün üyeleri ırk değiştirmek ve dünyanın merkezinde saklanan adamlara benzemek için gereken bazı sırları bildiklerie inanmaktadırlar Bazı özel kültür fizik yöntemleri vardır Lyton, romanında özellikle cehennem dünyasının gerçeklerine parmak basmaya çalıştığını söyler İnsan üstü güçlere sahip olan varlıkların varlığından emin olduğunu belirtir Bu yaratıklar insanları ezecek ve aralarından seçtiklerini pek büyük değişimlere uğratacaklardır Golden Dawn' ın başkanlarından biri olan Samuel Mathes 1896' da Gizli Şefler konusunda şunları yazar: "Bana kalırsa onlar dünyada yaşayan fakat insanüstü güçlere sahip yaratıklardır Şahsi tecrübelerim bana, bir ölümlü için onların karşısında dayanabilmenin ne kadar zor olduğunu gösterdi Öylese dehşet verici bir gücün karşısında olduğumu hissediyordum ki, soluğum kesiliyor, ağzımdan, burnumdan, kulaklarımdan kan geliyordu" Hitler de üstün yaratıklarla kontak kurduğunu söylüyordu Danzig hükümet başkanı olan Rauschning' e insan ırkının değişimi konusunda şöyle der; "Yeni insan aramızda yaşıyor Size bir sır vereyim Ben onu gördüm" Bunları anlatırken titrediğini söyleyen Rauschning ayrıca şu olayı anlatır; Yakındarında birisinin anlatığına göre Hitler geceleri çığlıklar atarak uyanırmış Karyolayı dallayacak kadar şiddetli titremeler yaşar ve odanın köşesine bakıp, "İşte o, işte o, buraya gelmiş" diye inlermiş Bundan sonra da anlaşılmaz bir dilde konuşurmuş

Horbiger, "Korkunun Kralı" nı anlatıyordu

Nazi Almanyası' nda üzerinde durulan iki temel kuram vardı Bunlar dünyanın ve insanın açıklaması sayılırlardı; Oyuk Dünya (Hollow Earth) ve Donmuş Dünya Kuramları Ebedi Buz Öğretisi (Well Welt is lehre)' nin kurucusu olan Hans Horbiger 1860' da Triol bölgesinde doğdu Hitler ve Himmler ona inanıyorlardı Hitler; "Bir Kuzey Nasyonal sosyalist bilimi vardır ki, yahudi liberal bilime karşı çıkar Batıda benimsenmiş olan bilim bozulması gereken bir tılsımdır" diyordu öğretinin taraftarları tarafından üç yıl içinde üç kalın kitap, halka yönelik kırk kadar daha basit kitap ve yüzlerce broşür yayınlanmıştır "Dünya Olaylarının Anahtarı" isimli bir de yüksek tirajlı, aylık dergileri vardı Bir broşürlerinde şöyle diyorlardı; "Hitler yahudi politikacıları kovdu İkinci bir Avusturyalı olan Horbiger de yahudi bilim adamlarını kovacaktır" Horbiger' in fikirleri Nietzche' nin felsefesi ve Wagner' in mitolojik görüşleri ile uyumluydu Bu dönemde, Ari ırkın kökeninin başka bir devirde dünyaya ve yıldızlara hakim olan üstün insanların yaşadığı döneme dayandığı inancı iyice yerleşmişti Horbiger öğretisinin cevaplamaya çalıştığı üç temel sorun vardı; Neyzi, nereden geliyoruz ve nereye gidiyoruz? Horbiger' in teorileri özet olarak şu şekildedir; "Yıldızlar buz yığınlarıdır Bu güne kadar bir kaç tane Ay, Dünya' ya çarpmıştır Şİmdiki Ay' da Dünya' ya düşecektir İnsanlığın bütün geçmişi buz ve ateş arasındaki savaşla açıklanabilir İnsan büyük bir değişimin eşiğindedir ve tanrısal nitelikler kazanmak üzeredir Bu yeni insanın birkaç örneği dünyada yaşamaktadır Bunlar zaman ve mekan sınırlarının ötelerinden gelmiş olabilirler Dünyanın sahibi ya da korkunun kralı doğuda, gizli bir şehirde hüküm sürmektedir Onunla kontaklar kurmak mümkündür Onunla anlaşmaya varanlar Dünya' nın görünümünü değiştirecektir ve insanlığa anlam kazandıracaklardir"

Devlerin Yaşadığı Çağlar

Horbiger' e göre, günümüzdeki Ay, Dünya' nın dördüncü uydusudur Tarih boyunca üç Ay daha vardır Bunlar sırasıyla Dünya' ya düşmüşlerdir Ama bu seferki, öncekilerinden çok daha büyük olduğu için çok daha büyük felakerlere yol açacaktır Dünya' da dört büyük jeolojik dönem yaşanmıştır Çünkü geçmişte dört uydu vardı Bugün dördüncü zamandayız Bir Ay Dünya' ya düştüğünde ilk parçalanmadan oluşan halka Dünya' ya düşüp, yer kaabuğunu örter Bu da her şeyi fosilleştirir Normal dönemlerde gömülen organizmalar fosilleşemezler, sadece çürürler Ancak bir ay' ın düştüğü zamanlarda fosilleşme olabilir İşte bu yüzden jeolojik zamanları ayırdedebiliriz Bir uydu yakşaldığı zaman birkaç bin yıl boyunca Dünya' ya çok yakı bir yörüngede olur ve yerçekimi çok azalır Yaratıkların büyüklüğünü belirleyen şey çekim gücüdür Bu yüzden, uydunun yakın olduğu dönemler, devleşme dönemleridir Birinci jeolojik dönemde büyük bitkiler ve böcekler, ikinci dönemin sonunda Dinozorlar oluşmuştur Ani değişimler olmamaktadır, çünkü kozmik ışınlar çok güçlüdür Daha sonra ise dev insanlar oluşur Tevrat' ın Tekvin bölümü devlerin dokuzyüz yıl yaşadıklarını anlatır Bunun sebebi ağırlığın olmamasından dolayı organizmanın geç yaşlanmasıdır İkinci dönemin sonundaki felaketten ancak birkaç tür hayatta kalır ve bunlar giderek küçülürler Üçüncü zaman Ay' ı yörüngeye girdiği zaman daha akıllı bize göre normal insanlar türerler Gerçek atalarımız bunlardır Bununla beraber atalarımızla beraber eski devler de hala yaşamaktaydılar Atalarımıza uygarlığı öğretenler bunlar Devler insanlara tarım, madencilik, sanat, bilim, metafizik bilgileri öğrettiler Bu dönem Altın Çağ olarak bilinen dönemdir Bu dönem çeşitli mitolojilerdeki devler ve tanrıları, Mezopotamya' nın dev krallıklarını açıklar

Tiahuanaco Kapısı

Ve sonra üçüncü dönem Ay' ı da yaklaşır, çekime kapılan sular yükselir İnsanlar ve devler en yüksek tepelere çekilirler ve bazı merkezler oluştururlar Horbiger ve takipçileri buraları Atlantis olarak nitelendirirler Horbiger' in İngiliz taraftarı Bellamy, Güney Amerika' da, And Dağları' nda 4000 metre yükseklikle, 700 Km uzunlukta bir bölgede deniz tortuları bulunur Bunlardan da üçüncü zamanın sonunda ortaya kadar yükseldiği sonucu çıkartılır O dönemin uygarlık merkezlerinden biri Titicaca gölü yakınlarındaki Tiahuanaco' yu Bu kentin kalıntıları yüzbinlerce yıl öncesinden kalmadır Daha sonraki uygarlıkların hiç birine benzemez Horbigercilere göre orada devlerinizleri açıkça bellidir Gene Horbiger' in taraftarlarından olan Alman arkeolog Kiss 1928 ile 1937 yılları arasında Tiahuanaco' da bit kapı incelemiştir Kapının en az yüzbin yıl öncesine ait olması gerekiyordu 10 ton ağırlığındaki kapının süslemelerinin üçüncü zaman astronomları tarafından yapılmış bir takvim olduğu ileri sürülmektedir Bu süslemelerde Ay' ın görünür ve gerçek hareketleri, Dünya' nın da dönüşü göz önüne alınarak işlenmiştir Bundan çıkan sonuç ta Tiahuanaco' nun üçüncü zaman sonunda devler tarafından kurulan bir deniz uygarlığı olduğudur Tiahuanaco, aynı tipteki beş merkezden biridir Orada aynı zamanda da büyük bir liman ve rıhtım kalıntıları da bulunmuştur Diğer merkezlerin Yeni Gine, Meksika, Habeşistan ve Tibet' te olduğu anlatılır Devler, üçüncü Ay' ın da yörüngesinin daraldığını ve zamanı gelince düşeceğini biliyorlardı Sular alçalacak ve beş büyük merkez ortada kalacaktı Meksika' da Toltekler, Dünya' nın geçmişini, Horbiger' in görüşüne göre açıklayan yazıtlar bırakmışlardır Günümüzden 150000 yıl sonra devler de uygarlıklarını kaybederler Yönettikleri insanlar eski vahşi hallerine dönerler Horbiger, Dünya' nın 138000 yıl boyunca Ay' sız kaldığınnı hesaplar Ay' sız dönemlerde cüceler v bazı önemsiz, küçük hayvanlar türer ve son kalan devler bir krallık kurarlar Bu krallık 10' K ile 60' K enlemleri arasındaki bir düzlüğe yerleşir ve İkinci Altantis kurulur And Dağları' ndaki Atlantis ve çok sonra kurulan Kuzey Atlantik' teki ikinci Atlantis' tir ve Platon' un bahsettiği Atlantis ikinci Atlantis' tir 12000 yıl önce günümüzün Ay' ı, Dünya' nın yörüngesine girer Yeni felaketler olur, denizler kabarır, Buzul Çağı başlar ve Atlantis batar Bu da kutsal kitaplarda anlatılan Tufan ve kıyamet olayıdır

Rampa Kimdi? Crowley, Dee ve Kelly Üçgeni

1957' de İngiltere' de Horbigercilerin destekleyen bir kitap yayınladı "Üçüncü Göz" Kitabı yazan bir Avrupalıydı fakat kendisinin Tibet' li bir Lama ve isminin Lobsang Rampa olduğunu iddia ediyordu Rampa "İkinci Beden" isimli kitabında da çok detaylı bir şekilde anlattığı gibi hayattan bezmiş bir Avrupalı ile Astral planda beden değiştirdiğini iddia ediyordu Bir çok kişi Rampa' nın Hitler tarafından Tibet' e gönderilen Almanlardan biri olduğunu ve savaştan sonra orada kalıp, uzun süre sonra geri döndüğünü düşündü İngiliz gazeteleri Rampa' nnın kimliğini araştırdılar fakat resmi istihbarat servisleri bile hiçbir şey bulamadılar Rampa ya iddia etiği gibi gerçek bir Lama idi ya da kendisine aktarılmış olan bazı şeyyleri anlatıyor ve bu şekilde Horbigerci veya Nasyonal tezleri dile getiriyordu Şurası kesindir ki, Rampaa' nın açıklamaları Tibet konusunda uzman olan kimseler tarafından hiç bir zaman yalanlanmamıştır Rampa, "Üçüncü Göz" de yeraltındaki derin mahzenlerde gördüğü bazı şeyleri anlatır Üç tane tabut ve içlerinde altınla kaplı üç ceset Cesetlerin boyları üç ve beş metre arasında değişmekte, kafaları tepeye doğru konikleşmektedir Yani geniş tarafı yukarıda olan bir koni gibidir Beyinleri geniş, cesetlerin ağızları ince ve küçük, çeneleri sivridir Tabutlardan birisinin kapağına garip bir yıldız haritası çizilmiştir Rampa' nın tarifi Aleister Crowley tarafından kontak kurulan ve resmi çizilen ruhsal varlık Lama' ya benzediği kadar Elizabeth devrinin saray majisyeni Dr John Dee ve asistanı Edward Kelly tarafından kontak kurulan varlıklara da benzemektedir Bu varlıklar Dee' ye Enochian dilini ve alfabesini öğretirler Bu dil Golden Dawn tarafından geniş ölçüde kullanılmıştır ve hala da majikal orderler arasında geçerlidir Son yıllarda bir de Enochian sözlük yayınlanmıştır Rampa tarafından anlatılan cesetler yapı olarak bizim kat çalışmalarımız sırasında karşılaştığımız Işık Varlıkları' na da benzemektedir Rampa' nın anlattığı haritanın bir benzeri Himalayaların eteklerindeki bir mağarada bulunmuştur Bu haritanın 13000 yıl önce yapıldığı uzmanlar tarafından tesbit edilmiştir ve harita 1925' te National Geographic Dergisi' nde yayınlanmıştır Rampa mahzende gördükleri hakkında şunları söyler: "Binlerce yıl önce günler daha kısa ve sıcaktı İnsanlar daha fazla bilgiye sahiptiler Dış uzaydan gelen bir gök cismi Dünya' ya çarptı ve her yeri sular basınca Tibet sıcak bir deniz ülkesi olmaktan çıktı" 1953' te yapılan bir araştırmaya göre Horbiger' in Almanya ve İngiltere' de çok fazla izleyicisi vardır Sadece ABD' de bir milyondan fazla Horbigerci vardır Londra' da ise H S Bellamy önemli sayıda taraftara sahiptir

Yine Kapadokya

Şimdi gene Kapadokya ve yeraltı şehirlerine dönersek, buradaki şehirlerin aslında birbirinden farklı şehirler değil de tek bir şehrin farklı çıkışları olduklarını da düşünebiliriz Kapadokya bölgesinde Hıristiyanlığın ilk çağlarında, Bizans ve Roma dönemlerinde yapıldıklarına şüphe duyulmayacak birçok kaya mezarı ve kilisesi de vardır fakat yeraltı şehirleri bir başkadır Bazı Arkeolog ve tarihçiler yeraltı şehirlerinin ilk Hıristiyanlar tarafından korunma amacıyla kazıldığını iddia ederleken, bazı uzmanlar bu şehirlerin çok daha eski dönemlerden kalma olduklarını, ilk Hıristiyabların bunlara sonradan yerleştiklerini ya da buralarda yaşayan kimselerin Hıristiyanlığı benimsediklerini ileri sürerler Bizce bu ikinci tez çok daha geçerlidir Her şeyden önce Büyük İskender dönemi tarihçileri bu bölgende bulunan devasa yeraltı şehirlerinden bahsederler ki, o döneemde İsa henüz doğmamıştır Bu noktada, Mazıköy yeraltı şehirlerinden de biraz bahsetmek gerekir Yukarıda da bahsedildiği gibi Kaymaklı ile 12-15 Km' lik bir tünelle bağlanmış olan Mazıköy yeraltı şehri, diğer yeraltı şehirlerine göre daha değişik bir yapıdadır Diğer şehirler aşağıya doğru ilerleyip, genişlerken Mazıköy yeraltı şehri hem aşağıya, hem yukarıya giden bir şehirdir Büyük bir kayanın ya da dağın altında kazılmıştır Şehir zeminden aşağıya toprak altına ve yukarıya kayanın içine doğru ilerler Üzerindeki koca kaya parçası adeta dev bir apartman gibidir Mazıköy yeraltı şehri birçok açıdan Kaymaklı ve Derinkuyu' dan daha modern bir yerdir Daha çağdaş yaşam şartlarına sahiptir Roma dönneminden kaldığı iddia edilir Şehir ilk defa köylüler tarafından imece usulü ile çalışılarak açılmıştır Esas girişinin neresi olduğu göçükler yüzünden belli değildir Bugün, köylüler tarafından açılmış olan girişlerden girilerek açılmış ve aydınlatılmış olan kısımlar gezilebilir Köylüler zemini ve iki üst katı açtıktan sonra, aşağıya doğru kazarken bazı tarihi eşyalar bulurlar ve bunun üzerine ilgili bakanlık köylülerin kazılarını durdurur Bir, iki arkeolog gelir, şöyle bir bakarlar ve uygun bir zamanda devam etmek üzere kazılar durdurulur

Tarih Öncesi Kalan Fosil

Mazıköy yeraltı şehirlerinin sadece kazıların durdurulduğu güne kadar açılabilen kısımları ziyarete açıktır Geri kalan aşağı ve yukarı doğru olan katlar toprakla doludur Mazıköy' den bu kadar bahsetmemizin sebebi ise Bizans dönemline ait olduğu söylenen bu yeraltı şehrinde, zeminin altındaki kısımlarda bulunan bir ilk çağ hayvanı fosilidir Ne olduğu anlaşılamayan, sadece pre-historik dönemlere ait olduğu anlaşılan, büyük ve yırtıcı bir hayvana ait olan bu fosil de incelenmek üzere Ankara' ya götürülmüştür Bugün ise, fosilin akibeti bilinmemektedir Roma dönemine ait olduğu iddia edilen bir yerde de böyle bir fosilin bulunması oldukça anlamsızdır Bu durumda Mazıköy yeraltı şehrinin de Kaymaklı ve Derinkuyu gibi, çok çok eski çağlardan kalarak sonraki dönemlerde Bizanslılar tarafından kullanılmış olması akla yakındır Bizanslılar olsa olsa yukarıya doğru olan kayanın içindeki kısımları kazmış olabilirler Derinkuyu, Kaymaklı ve Mazıköy gibi yeraltı şehirlerinin Hıristiyanlıktan çok daha eski olduklarını hatta Atlantis ve Mu dönemlerinin kalıntıları ya da Agartha ve Şamballah' ın devamı olup, olmadıklarını düşünürken bu şehirde daha sonraki dönemlerde, iddia edildiği gibi ilkel kazma araçları ile açılan bir sürü odanın da olduğunu unutmamız gerekir fakat esas ileri bir teknoloji ile çok daha eski dönemlerde yapılmış olabilir Bu şehirlerin hepsinin etrafındaki toprağın son derece verimli bir arazi olması da dikkat çekicidir Sadece ziyarete açık olan bölümlerin kazılmasında bile binlerce metreküp kaya parçası çıkar Ziyarete açık olan bölümlerin de bugünkü arkeologlar tarafından bilinen yerlerin yaklaşık olarak onda biri kadar olduğunu düşünürsek, buraların kazılmasından çıkacak olan kaya parçalarının miktarı yapay bir dağ oluşturmaya yeteceğini kolayca görebiliriz Bölgede ise yığma kaya ve topraktan oluşan değil böyle bir dağ, küçük bir tepe bile yoktur Arazinin verimli toprak olması, döküntünün çevreye dağıtılmış olması fikrini de çürütmektedir

Onların Etkileri Hala Aramızda

Şimdi akla şu soru gelmektedir Buralardan çıkan atık kayalara ne oldu? Bunun en akılcı cevabı tünellerin, günümüzdekinden çok daha ileri bir teknoloji ile açılmış olmasıdır Burada, yazımızın Daniken' le ilgili bölümünde söz edilen ısı matkaplarını düşünelim Bize göre Derinkuyu, Kaymaklı, Mazıköy ve çevredeki diğer yeraltı şehirleri bir bütünün parçaları olabilirler Agartha, Şamballah ve Himalayalar' daki efsanevi yeraltı uygalıkları ile bağlantılar var mıdır yok mudur bilemeyiz? Fakat göründüklerinden çok daha derine inenler ve çok daha büyük bir bölgeyi kaplarlar Zannedilenden çok daha eski dönemlere aittirler ve ileri bir teknoloji ile açılmışlardır Bazı iddialara göre bu yeraltı tesisleri dünya yakınlarından geçen uzay araçları için yapılmış olan ikmal merkezleri, konaklama noktalarıdır ve artık kullanılmadıkları için de bilerek toprak ve kaya ile doldurulmuşlardır Kapadokya' nın bazı noktalarında ve özellikle Derinkuyu' da günümüze kadar gelen yoğun pisişik etkiler devardır .
Alıntı :http://gecmisingizemi.blogspot.com/2014/09/agarta-ve-sambala-yeralt-uygarlklar.html
Hiç yorum yok: 5 Ağustos 2021 Perşembe HUMORAL PATOLOJİ TEORİSİ ve AHLAT-I ERBAA BAĞLAMINDA


ASTROLOJİDE MİZAÇLAR ve MİZAÇ HESAPLAMALARI



Ne var alemde, o var ademde,

Su, toprak ve yel, od,çar anasır,

Bu hod surettir, pes insan nedir?

La Mekani Hüseyin



Mizaç teorisi, antik döneme dayanan bir teoridir. Zamanla tıbbın ustaları tarafından eski devirlerde yorumlanarak geliştirilmiş ve sıkça kullanılmış olan bu teoriye göre evren dört ana unsurdan (elementten) meydana gelir. Anasır-ı Erbaa olarak bilinen ve dört sır manasına gelen bu unsurlar; toprak, su, hava ve ateştir. Günümüz astrolojisinde karşılığı elementler olan bu unsurların İslam tıbbına göre Ahlat-ı Erbaa (dört hılt)yı oluşturduğu tezi savunulmuştur. Kökeni eski Mısıra dayanan ve Yunan Tıbbında Humoral Patoloji olarak bilinen dört hıltın insan mizacında fiziksel ve ruhsal tesirleri üzerine çalışmalar ve araştırmalar antik dönemde oldukça önem arz etmekteydi. Yaklaşık 2000 yıl yürürlükte kalan bu teoriye ilgi, günümüz tıbbında etkisini sürdürmemektedir. Ancak geleneksel tıp da hala çok önemsenen bir tezdir. Dört unsura bağlı olarak oluşan hıltlar (suyuk), astrolojide mizaç belirlemesinde önemli yer tutmaktadır.

Antik Yunan filozoflarından Miletli Tales (M.Ö. 624-546) suyu, Miletli Anaksimenes (M.Ö. 585-525) havayı, Efesli Heraklitos (M.Ö. 535-475) ateşi hayatın temel unsuru (prima materia) olarak kabul etmişlerdir. Pythagoras (Pisagor M.Ö 570-495 Sisam)a göre evren birin yansımasıdır. Sayıların babası olarak kabul edilen Pisagor dört(tetrad) sayısını sonsuzluğun ve ölümsüzlüğün sembolü olarak görürdü. Dört aynı zamanda kareye denk gelirdi. Ve bir çok dörtlü eşleşimin önemine vurgu yapan Pisagora göre kainatı kaostan düzene geçiren dört temel element(eleman) hava, ateş, su ve topraktır. Bu elementlerin dört niteliksel özelliği ise sıcaklık/hararet, soğukluk/burûdet, kuruluk/yübûset, nemlilik/ rütubettir. Bunlardan birinin vücutta dengesini yitirmesinin hastalıkları meydana getirdiği tezini ileri sürenlerden biri de Pytagorasdır.

Empedokles (M.Ö. 490-430 Sicilya)e göre evreni (makrokozmos) oluşturan temel elemanlar (elementler) hava, ateş, su ve topraktır. Hatta Empedoklesin toprağı temel öğe (arkhe) olarak ilk kullanan düşünür olduğu varsayılmaktadır. Empedokles dört elementin birleşiminden sevginin, ayrımından da nefretin oluştuğu tezini ileri sürenlerdendir. Yine aynı düşünceye binaen her bir temel elemanın varlığında bulunan soğukluk, sıcaklık, yaşlık ve kuruluk durumunun azalıp, çoğalması küçük evren olan (mikrokozmos) insanın hastalık sebebi olacaktır. Bu teze göre hastalık sebebi sadece fiziksel kaynaklı değil, aynı zamanda duygularla bağlantılı işlemektedir.

Hipokrat (Hippokrates M.Ö. 460-370 İstanköy) yılları arasında yaşayan ve tıbbın babası olarak kabul edilen bir hekimdir. Hipokratdan önce de kabul edilen dört temel elemente yani unsura (Anasır-ı Erbaa; hava, ateş, su, toprak), bunların dört temel niteliğine (Keyfiyat-ı Erbaa; sıcaklık/hararet, soğukluk/burûdet, kuruluk/yübûset, nemlilik/ rutubet) Hipokratda sahip çıkmış ve bu teoriyi geliştirmiştir. Daha önceden de belirttiğimiz gibi kökeni Mısıra dayanan bu teori de; hastalık sebebi olarak bünyedeki dört sıvı olan kan, balgam, kara safra ve sarı safradan ibaret dört sıvının kirlenmesi ve vücutta dengesiz yerleşimi gösterilirdi. Bu sebepten dolayı tedavi de kirli sıvıların boşaltılması öncelikli işlem olarak yapılır, kan almak ve müshil vermek bu tedavilerin başında gelirdi. Bunlar en çok bilinen adları ile kan, safra, balgam ve sevdadır. (Sevda kara safradır ve Arapça kökenli bir kelimedir, sevde(siyah) anlamında olup dilimize sevda olarak yerleşmiştir.)Her bir sıvı evrende var olan bir unsura denk gelir.

Evrendeki varoluşu ve bozulmayı meydana getiren dört unsurun insan bedenindeki karşılığı olarak düşünülen dört sıvı Hipokratın humoral patolojisinin temelini teşkil etmiştir. Böylece Humoral patoloji düşüncesi doğmuştur. Hipokrata göre insan mevsimlere benzer. Her canlı da olduğu gibi insan da doğar, büyür, olgunlaşır ve ölür. Mevsimlerle oluşan bu dörtlü eşleşim, dört suyuk ( humeur) kuramına da etki etmiştir. İslam tıbbı da, Antik Mısırla işleyişe başlayan ve Yunan tıbbı ile devam eden bu tıp teorisini büyük ölçüde benimsemiş ve geliştirmiştir. İslam tıbbında Ahlat-ı Erbaa olarak bilinen bu teorinin açılımı şöyledir.

Ahlat; Arapçada hılt kelimesinin çoğuludur. Hılt ise insan bedeninde soğukluk, sıcaklık, nemlilik, kuruluk özellikleri almış unsurlardan her birine verilen isimdir. Erbaanın anlamı ise dört ile ifade edilir. Ahlat-ı Erbaa insanda mizacı oluşturan dört temel unsurdur.

İnsan sağlığını ilgilendiren, fiziksel ve ruhsal karakteristik mizacımıza etki eden ahlat-ı erbaa (kan, balgam, safra, sevda), evrende var olan anasır-ı erbaanın (ateş, hava, su, toprak), niteliksel özellikleri yani keyfiyat-ı erbaası (soğuk, sıcak, nemli, kuru) ile oluşmuştur. Bu sıvıların bedenimizde ki azlığı veya çokluğunun sağlığımızda etkili olduğu teorisinin iki bin yılı aşkın bir zamandır var olduğunu, ancak günümüz modern tıbbında eski değerini sürdürmediğinden bahsetmiştik. Geleneksel tıp da ise hala önemsenen bu teoriye modern tıpta da gereken önemin verilmesi gerektiğini düşünenlerdenim.

HILTLARIN OLUŞUMU;

Vücudumuzda bulunan ve özelliklerini elementlerden alan dört suyuk, yediğimiz besinlerle meydana gelirler. Yediğimiz besin maddesi ağıza alındığında çiğneme ve tükürükle pişip, sindirilerek birinci hazmın oluşumu sağlanmış olur. Ağızdan mideye geçen bu besinler ikinci sindirilme ve hazım (keymus) işlemini sıcaklık ve midede ki enzimlerle yaşarlar. Tabire göre midedeki besin maddeleri enzim sırasında arpa suyuna benzer bir hal alır. Hazım sürecinin devamında besinlerin bir kısmı bağırsaklara geçer, saf halinde olanlar emilir, fazlası vücuttan atılır. Besinlerin diğer kısmı ise karaciğere geçer, hazım sürecinin mizacı ilgilendiren ve 3. hazım sürecine dahil olan bu bölümle hıltların oluşum evresi başlar. Bu kısımda midenin keymustan kalan kısmı işleme tabi tutulacaktır. Besinler 3. hazım evresinde karaciğerde iyice pişerler. Pişen besinler dört hal ile vücudun anasırını oluştururlar. Hıltların oluşumunun her evresinde kan her zaman devrededir. Pişen besin kana karışır, kana karışan besin köpüklü ise safra (sarı safra), tortulu ve çökmüş ise sevda (kara safra), pişme işlemi az olan balgam, tam pişmiş olan ise kan olarak meydana gelir. Tüm bu işlemin devamında damar yoluyla gerekli besinler vücudun ihtiyaç bölgelerine dağılır.

İnsan vücudunun dört ana maddesi olan hıltlar herkeste bulunur, ancak yaradılışa göre her bireyde farklı oranlarda oluşurlar. Halk arasında dolaşan herkesin hamuru başkadır söyleminin dibinde de hıltların dağılımı yatmaktadır. İnsanın fıtratı hamurundan yani mizacından gelir ve bu durum genetik faktörleri de etkisine almaktadır. Mizaç eski tıpta yoğrulma olarak kabul edilir ve kişinin hamurunu oluşturduğuna işarettir. Bu salgılar, insanların gıdalar yoluyla aldıkları doğadaki elementlerden (su, hava, ateş, toprak) kendilerine geçen özelliklere göre, sahip oldukları mizaç özelliklerini belirlemeye katkı sağlar.

İnsanın oluşumunda etken madde olan hıltlar da, kişilerin yaşadığı bölgenin ve mevsimsel faktörlerinde etkili olduğu aşikardır. Her iklim kuşağı kendi atmosferinde yaşayanlar üzerinde belirli bir etkiye sahip olduğundan insan karakterleri bölgeden bölgeye değişir. Çünkü her bölgenin iklim kuşağı mevsimlerde olduğu gibi soğukluk, sıcaklık, nemlilik ve kuruluk özelliklerini farklı ölçülerde taşıyıp, bölgesel baz da yerleşik halkın tabiatına etki ederken, mevsime göre alınan gıdalarda da aynı tezahürü gösterirler.

Bu bağlamda astroloji açısından mizaç konusunu irdelediğimizde, her burcun ve her bir gök cisminin de kendine has keyfiyatları (sıcaklık, soğukluk, nemlilik, kuruluk), yani elementler eşliğinde fiziğe ve ruha hem cismen hem de karakteristik etki eden özellikleri olduğunu bilmenizde fayda vardır. Doğum haritalarında yükselen burcunuzun yöneticisi dahil, burç burç yerleşen gök cisimleri ve mevsimsel etkilerini hesapladığımızda, mizacımızda öne çıkan özellikleri, yaptığımız bazı hesaplarla bulabilmekteyiz. Bunun bize faydası ise kendi mizacımızı ve dolayısıyla çevremizdekilerin mizaçlarını öğrenerek farklılıklarımızı kabullenmenin yanı sıra, sağlığımızı da mümkün olduğunca kontrol etmekten geçmektedir. Astrolojiyi mizaçlarımız için nasıl kullanacağımıza ileri de tekrar döneceğiz. Ama önce mizaç konusunu araştırmalarım ve kelimelerim yettiğince tamamlamam daha doğru olacaktır.

Mizacımızı oluşturan bu dört suyukun (hılt) özellikleri sırası ile şöyledir: (Hıltların organlarda ki yerleşimi hekimler tarafından farklı farklı yazılmış olsa da, biz en çok kabul edilen organları yazacağız)

KAN; merkezi kalp ve karaciğerdir. Elementlerden hava elementinin etkisindedir. Tabiatı sıcak/hararet ve nemli/rutubettir. Rengi kırmızı olup, karakteri sanguin/demevi(sıcakkanlı), mevsimi ilkbahardır. Tatlardan tatlıya denk gelir. Yaş evrelerinden çocukluk evresine hakim olup, günlük zamanda sabahı gösterir. Burçları koç, boğa, ikizlerdir. Yüzleri pembe- beyaz hatta kırmızıya dönüktür. İdrar kızılımsıdır. Bedenleri sıcak olup, terlemeye eğilimlidirler.. Ağız tatları tatlımsıdır, çıban ve sivilcelere yatkınlardır. Uykuya meyillidirler. Burunları kanamaya yatkındır. Hastalık tedavisinde soğuk-kuru ilaçlar ve gıdalar kullanılmalıdır.

SAFRA(sarı safra); merkezi karaciğer/öd (safra kesesi)dir. Elementlerden ateş elementi etkisindedir. Tabiatı sıcak/hararet ve kuru/yubusettir. Rengi sarı olup, karakteri coleretique/safravi (öfkeli), mevsimi yazdır. Tatlardan acıya denk gelir. Yaş evrelerinden gençlik evresine hakim olup, günlük zamanda öğleyi gösterir. Burçları yengeç, aslan, başaktır. Buğday tenli olurlar. Vücutları sıcak, nabızları hızlıdır. Ağız tatları acıdır. Çok susarlar. İştahları azdır. Uykusuzluğa meyillidirler. Mideleri kolay bulanır. Hastalık tedavisinde soğuk-nemli ilaçlar ve gıdalar kullanılmalıdır.

SEVDA(kara safra); merkezi dalak ve midedir. Elementlerden toprak elementi etkisindedir. Tabiatı soğuk/bürudet ve kuru/yubusettir. Rengi siyah olup, karakteri melankolique/sevdavi (karamsar, içe kapanık), mevsimi sonbahardır. Tatlardan ekşiye denk gelir. Yaş evrelerinden erişkinlik/olgunluk evresine hakim olup, günlük zamanda ikindiyi gösterir. Burçları terazi, akrep, yaydır. Kanları koyu kıvamdadır. Bedenleri zayıf, ciltleri ise siyaha meyilli sarıdır. Tenleri donuktur, İştahlıdırlar. Uykusuzluğa dayanıklıdırlar. Düşünceli ve kederli olurlar, karamsardırlar. Hastalık tedavisinde sıcak-nemli ilaçlar ve gıdalar kullanılmalıdır.

BALGAM; merkezi beyin ve akışla akciğerdir. Elementlerden su elementi etkisindedir. Tabiatı soğuk/bürudet ve nemli/rutubettir. Rengi beyaz olup, karakteri flegmatique/balgami (sakin, tembel, soğukkanlı), mevsimi kıştır. Tatlardan tuzluya denk gelir. Yaş evrelerinden ihtiyarlığa hakim olup, günlük zamanda akşamı gösterir. Burçları oğlak, kova ve balıktır. Tenleri beyaza yakın ve renksizdir. Bedenleri soğuk, kasları gevşektir. Nabızları hafif atar. Sık sık su ihtiyacı duymazlar. Uykuya eğilimli ve tembel hareket karakterdedirler. Gayretsiz ve durgundurlar. Hastalık tedavisinde sıcak-kuru ilaçlar ve gıdalar kullanılmalıdır.

Yukarıda yazdığımız hıltlara göre mizaç özellikleri islam tıbbı hekimlerinin kabul ettiği özelliklerin genelini yansıtmaktadır. İslam tıbbı hekimlerinin hıltlara ve özelliklerine dair yapmış oldukları tablolarda bu özellikleri genel olarak kabul ettiklerini görüyoruz, ancak astroloji açısından bazı verileri incelediğimizde tezatlıklarla karşılaşmaktayız. Tablolar astroloji alanında çalışmaları ile de bilinen El Kindi ve İhfanüs Safa (Halis Kardeşler topluluğu) tarafından da neredeyse aynı kabullerle kullanılmıştır. Bu açıdan baktığımızda genel tıp görüşünü diğer ilmi çalışmalarında kabul ettiklerini söylemek mümkündür. Aynı bakış açısı ile not düşmek isterim ki, yazmış olduğum bilgiler geleneksel tıbba ait kültürel bir miras olup, doktorunuza danışmadan mizacınıza göre kendi kendinizi tedavi etmemenizdir. Tabii sayın doktorlarımızın astrolojiden faydalanmalarını da ekstra olarak not düşmek de fayda görüyorum.

Evet modern tıp da Humoral Patoloji Teorisinin, Geleneksel Tıp da olduğu kadar önemsenmediğini ifade etmiştik, ancak son dönemlerde kabul gören vücutta ki fazla sıvıların atılımı tedavisi tekrar kullanılmaya başlamıştır. Hacamat, kan aldırmak, müshil, emetik, detoks gibi yöntemlerle vücudun fazla sıvılarını ifrazatla düzenlemeye sağlamaktadırlar, tabii denge yine elzem olan durumdur.

Mizaçları psikiyatri alanında incelediğimizde ise Bergamalı Galenin (Galenos M.S. 129-216) Humoral Patoloji Teorisini kabul ettiğini ve bu teoriyi Mizaç olarak kullandığını, humörlerin her birinin bir karakteri oluşturduğunu ileri sürdüğünü görürüz. Sanguin tipler(Demevi mizaç), Kolerik tipler( Safravi mizaç), Melankolik tipler(Sevdavi mizaç), Flegmatik tipler(Balgami mizaç) özellikleri tezini ilk ileri süren Galen olduğu kaynaklarda ifade edilmiştir. Galen Hipokratın Humoral Patoloji Teorisini bu tiplemelerle geliştirmiştir. Ancak kimi kaynak karaktere dayalı tiplemeleri Hipokratın da söylediğini yazmaktadırlar. Psikiyatri alanın da, kişilik tiplerinde bozuklukların olabileceği ise 19. Yüzyılda kabul edilmeye başlanmış ve karakterde bu tipler üzerinde durulmaya başlanmıştır. Psikiyatri bağlamında Mizaç; bir kimsenin emosyonel yahut örektik yapısının karakteristik özellikleri anlamına gelir: Yani ruhsal durumunda önde gelen nitelik ve denge kararsızlığı, emosyonel tepkilerinin çabukluğu ve yoğunluğu. Kişiliğin mizaç yönünü, genellikle yapının belirlediği ve temelinin genetik olduğu kabul edilmektedir.







MİZAÇ TİPLERİNİN KARAKTER ÖZELLİKLERİ

SANGUİN (DEMEVİ) MİZAÇ; Sıcakkanlı, iyimser, dostça yaklaşımla mutlu olan, safça tutumlara sahip konuşkan tiplerdir. Meraklıdırlar, ancak samimiyette ölçülüdürler. Eğlenmeyi, gezmeyi severler. Risk almaktan çekinmezler, eyleme hazır tiplerdir. Öfkeli ve sinirli tutumlara yatkın değillerdir. Bulunduğu yerde uzun süre kalmaktan hoşlanmazlar, çabuk sıkılan tiplerdir. Sosyal, canlı, neşeli ve umarsızdırlar. Her şeyi öğrenmeye eğilimleri vardır, ancak yüzeyseldirler. Hızlı ve uçarı olduklarından çok çabuk dağılır ve sözlerini unutabilirler. Zeki ve yetenekli olmalarına rağmen, sabırsız tutumları hedeflerinde sonuca gitmelerinde sorun oluşturabilir. Mutluluğa en yatkın tiplerdir.

KOLERİK (SAFRAVİ) MİZAÇ; Öfkeye meyilli, aksi ve asabi tutumları olan, küstahça tutumlardan kaçınmayan, dürtüsel, saldırgan, huzursuz tiplerdir. Hırslı ve hevesli yapıları vardır. Oldukça keskin zekalı, yönetme yetenekleri olan, tutkularına ulaşmak da engel tanımayan kolerik tipler uzlaşılması en zor mizaçlardır. Sabırsız, istediğini hemen elde etmeye yönelik tutumu olan ve zaman kaybetmeye tahammülü olmayan tiplerdir. Hiçbir engel onları hedeflerinden alıkoyamaz, yönetilmeye gelemezler. Kendilerini uyuma zorladıklarında çabuk hastalanır ve ani öfke nöbetleri yaşayabilirler. Sözlerini tutarlar ancak çıkarlarının çatışmaması ilk öncelikleridir. Çatışırsa çekinmeden söylerler. . Dürüst ve dobradırlar.

MELANKOLİK (SEVDAVİ) MİZAÇ; Karamsar, içine kapanık, korku ve depresyona yatkın, inatçı ve öfkeye meyilli tiplerdir. Sabırlıdırlar, bir işi sonuna kadar götürebilirler. Kendi kuralları ölçüsünde çalışmaya eğilimlidirler. Sistematik zekaları güçlüdür. İnsan içine karışmaktan kaçınan çekingen tiplerdir. Derin düşünceleri vardır, bilinmeyen ve gizli olana ilgilidirler. Kontrol mekanizmaları güçlü çalışır, kendilerini dışa açmaktan kaçınan tiplerdir. İyi sır tutarlar, kendi özellerini saklarlar. Dışa göstermedikleri ancak içte oldukça güçlü taşıdıkları hırs ve güç tutkuları olduğundan kıskanmaya meyilli mizaçtadırlar. Ancak oldukça güvenilir ve sadık tiplerdir. Sorumluluktan kaçmazlar.

FLEGMATİK (BALGAMİ) MİZAÇ; Soğukkanlı, ağır hareket eden, uyuşuk ve rahatlarına oldukça düşkün tiplerdir. Olası durumlar karşısında serinkanlı ve sakindirler. Öfkeli ve hırslı değillerdir. Oldukça duygusal ve sanatsal alanlara yeteneklidirler. Çekingen, hassas ve duygusal yapılıdırlar. Empati yetenekleri gelişkindir. Düzensiz ve dağınık tipler olup, sıkıntılardan kaçış yöntemleri uykudur. Sağduyulu, ihtiyatlı, kolay anlaşmaya yatkın, uyumlu mizaçtadırlar. Hayal dünyaları ve duyguları zengin olan flegmatiklerin ruhsal ve tasavvufi alanlara ilgileri yoğundur. Bilinenin ardındakini merak ederler. Dağınık zihinleri verdikleri sözleri tutmalarında onlara sorun yaşatır, bu sebeple sorumluluk altına girmekten kaçınırlar.



ASTROLOJİ DE MİZAÇLAR VE HESAPLAMA YÖNTEMLERİ



Dimişdür ehl-i hikmet çar unsur (Hikmet ehilleri dört unsuru söylemiştir)

Sema vu arz arasını tutupdur (Sema ve yer arasında yerleşmiştir)

Besayitdan nedür ol unsur-ı çar (Basitçe nedir o dört unsur?)

Türab u abdur bad u hem nar (Toprak, su, hava ve ateştir)

İbrahim İbn-i Bali



İbn-i Sina, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz. Ve Muhyiddin-i Arabi gibi değerli islam alimleri feleklerin her birinin kendine ait bir aklı, bir nefsi ve bir cismi olduğunu bildirmişlerdir. Feleklerin en alt katında yerleşen Ay altı alem ve bu alemde de dört unsur (anasır-ı erbaa) olduğunu belirtirler. Bu alem feleklerin akli, nefsi ve cismi kaynaşmalarından meydana gelmektedir. Ay altı alemi oluşturanlar ise ateş, hava, su ve topraktır. Unsurların her birinin kendine has dört keyfiyeti (keyfiyat-ı erbaa) var olmuştur ki bunlar, sıcaklık/hararet, soğukluk/bürudet, nemlilik/rutubet ve kuruluk/yubusettir.

İbrahim Hakkı Hz. Marifetnamesinde sırasıyla unsurların yerleşimini ise şu şekilde ifade etmişlerdir; Ay feleğinin altında ateş küresi, ateş küresinin altında, su küresi, su küresinin altında ise toprak küresi yer alır. Her bir elementin birbirlerine dönüştüğünü ve buna istihale(başkalaşım) dendiğini de eklemişlerdir. Ateşin tabiatı kuru ve sıcaktır. Havanın tabiatı sıcak ve rutubetlidir. Suyun tabiatı yaş ve soğuktur. Toprağın tabiatı soğuk ve kurudur. Şüphe yoktur ki, ateş hava ile sıcaklıkta müşterektir. Hava su ile rutubette müşterektir. Su toprak ile soğuklukta müşterektir. Toprak ateş ile kurulukta müşterektir. O halde ateşin kuruluğu, havanın rutubetine dönse, ateş sıcak ve rutubetli olup havaya çevrilir. Havanın sıcaklığı suyun soğukluğuna bürünse hava rutubetli ve soğuk olup suya döner. Suyun rutubeti toprağın kuruluğuna bürünse, su soğuk ve kuru olup toprağa döner. Toprağın soğukluğu ateşin sıcaklığına bürünse, toprak kuru ve sıcak olup ateşe döner. Yani ateş hava olur, hava su olur, su toprak olur, toprak ateş olur ki, bu başkalaşıma başlangıç yolu derler. Öyle olur ki, dört unsur bu başkalaşımı aksi üzere kabul edip; toprağın kuruluğu suyun rutubetine bürünüp, toprak su olur, suyun soğukluğu havanın sıcaklığına bürünüp, su hava olur; havanın rutubeti ateşin kuruluğuna dönüşüp, hava ateş olur; ateşin sıcaklığı toprağın soğukluğuna bürünüp, ateş toprak olur. Bu başkalaşıma da sonuç yolu derler.

Her unsur nasıl birbiri ile dönüşüme uğruyorsa, bu durum insan varlığında, mevsimlerde, tüm canlılarda ve evrensel boyutta da işlemektedir. Tasavvufta buna tekamül süreci de denir.

Mizaç hesaplamasını astrolojik olarak yazmadan önce burçların ve gezegenlerin hangi unsurların (anasır) ve hangi niteliklerinin (keyfiyat) olduğunu inceleyelim.



Burçların Unsur(element) ve Keyfiyat(nitelik) Özellikleri:

Koç burcu; ateş elementinden olup, niteliği sıcak ve kurudur. Ancak iklimsel olarak Güneş bu burçta doğuyorsa Güneşe sıcak-nemli nitelik kazandırır.

Boğa burcu; toprak elementidir, niteliği soğuk kuru olmasına rağmen iklimsel etki sebebiyle Güneş bu burçta doğarsa sıcak-nemli keyfiyata bürünür.

İkizler burcu; hava elementindendir, niteliği sıcak ve nemli olup kendi iklimsel sıcaklığı ile uyumludur, Güneşin bu burçta doğması da aynı keyfiyatı Güneşe aksettirir.

Yengeç burcu; Su elementinin ilk burcudur, niteliği soğuk ve nemlidir. Güneş bu burçta doğuyorsa iklimsel niteliği sebebiyle sıcak-kuru keyfiyat verir.

Aslan burcu; Ateş elementindendir. Niteliği sıcak-kuru olup ikimsel sıcaklığı ile uyumludur. Güneş yöneticiliğini yaptığı aslan burcunda doğuyorsa kendi keyfiyatı da olan sıcak-kuru nitelikle güçlenir.

Başak burcu; Toprak elementi burçlarında olup, niteliği soğuk ve kurudur. İklimsel sıcaklığı sıcak-kuru olduğundan Güneş bu burçta doğduğunda keyfiyatı sıcak-kuru olur.

Terazi burcu; hava elementi etkisinde bir burçtur. Niteliği sıcak ve nemlidir. İklimsel sıcaklığı soğuk-kuru olup, Güneşin bu burçta doğuşu ile sıcak-kuru nitelik kazanır.

Akrep burcu; Su elementinden olup, niteliği soğuk ve nemlidir. İklimsel sıcaklık sebebiyle Güneşin bu burçta doğuşu, Güneşe soğuk-kuru keyfiyat verir.

Yay burcu; ateş elementinin son burcudur. Niteliği sıcak ve kurudur. Güneş bu burçta doğduğunda iklimsel keyfiyat sebebiyle soğuk-kuru nitelik alır.

Oğlak burcu; toprak elementinin son burcudur. Niteliği soğuk ve kurudur. Ancak iklimsel sıcaklığı soğuk-nemli olduğundan Güneşin bu burçta doğuşu Güneşe soğuk-nemli nitelik verir.

Kova burcu; hava elementinin son burcu olup, niteliği sıcak ve nemlidir. Güneşin bu burçta doğuşu, Güneşe soğuk-nemli keyfiyat verir.

Balık burcu; su elementinin son burcudur. Niteliği soğuk ve nemli olup keyfiyatı iklimsel sıcaklığı ile uyumlu olduğundan Güneşe yine soğuk-nemli nitelik sağlar.



Gezegenlerin Element ve Nitelikleri:

Satürn; elementi toprak, niteliği soğuk ve kurudur.

Jüpiter; elementi hava, niteliği sıcak ve nemlidir.

Mars; elementi ateş, niteliği sıcak ve kurudur.

Güneş; elementi ateş, niteliği sıcak ve kurudur.

Venüs; elementi su, niteliği soğuk ve nemlidir.

Merkür; elementsel ve niteliksel özellikleri Güneşe olan konumuna göre değişir. (Güneşe göre konum; Güneşten önce veya sonra doğuşuna göre belirlenir. Güneşden önce doğmuşsa oryantal, sonra doğmuş ise oksidantal olacaktır.)Oryantal konumda ki Merkür sıcak, oksidantal ise kuru nitelik taşır.

Ay; elementi su, genel olarak kazandığı nitelik soğuk ve nemlidir. Ancak Ayın dönüşü esnasında meydana gelen evreleri, niteliklerini değiştirmektedir. Ay büyüme evresinde sıcak nitelik kazanırken, küçülme evresinde soğuk nitelik kazanır. Büyüme ve küçülme evrelerinde de nemlilik ve kuruluğu meydana gelir.



MİZAÇ BELİRLEME FAKTÖRLERİ TABLOSU(1)



AY FAZLARI

İlk çeyrek; sıcak-nemli

İkinci çeyrek; sıcak-kuru

Üçüncü çeyrek; soğuk-kuru

Dördüncü çeyrek; soğuk-nemli



GÜNEŞİN İKLİMSEL SICAKLIĞI

Koç-Boğa-İkizler; sıcak-nemli

Yengeç-Aslan-Başak; sıcak-kuru

Terazi-Akrep-Yay; soğuk-kuru

Oğlak-Kova-Balık; soğuk-nemli



GEZEGEN ve BURÇLARIN SICAKLIKLARI

Güneş-Mars-Ateş burçları; sıcak-kuru

Jüpiter-Hava burçları; sıcak-nemli

Satürn-Toprak burçları; soğuk-kuru

Ay-Venüs-Su burçları; soğuk-nemli



MİZAÇ BELİRLEME FAKTÖRLERİ TABLOSU (2)



1)ASC burcu

2)ASC yöneticisi

3) ASC yöneticisinin bulunduğu burç

4) Ay fazı

5) Güneşin iklimsel sıcaklığı (Güneşin doğduğu burç)

6) Horoskop yöneticisi (haritanın lordu)

7) Horoskop yöneticisinin(lordunun) bulunduğu burç

8) Güneşin burcu

9) Ayın burcu



Güneş ve Ay, ASC veya Horoskop yöneticisi değilse hesaplamaya dahil edilir.



Not: Mizaç belirleme faktörleri tabloları 1 ve 2 için, Zodyak Astroloji Akademisi Ders Kitabından faydalandım. Kullanmam için izin veren Devrim Dölen ve Devrim Yılmazer hocama çok teşekkür ediyorum.



Haritanın lordunu bulmak için önemli beş derecede, beş temel asaletin hesaplaması yapılmalıdır.

Bu dereceler;

1)ASCnin derecesi

2) Güneşin derecesi

3)Ayın derecesi

4)Pars Fortunae (Şans noktası) derecesi

5) SAN (Doğumdan önceki yeniay veya dolunay) derecesi



Mizaç hesaplamasına dair pratiği, bir doğum haritası üzerinde çalışarak size örnekleyeceğim. Bu doğum haritası ile daha kolay anlayacağınızı umuyorum.



LEONARDO DA VİNCİ

14/04/1452

Saat: 21.40

Yer: İtalya/Vinci







MİZAÇ HESAPLAMASI



ASC: Yay burcu Mizaç: Sıcak-kuru

ASC yöneticisi: Jüpiter Mizaç: Sıcak-nemli

ASC yöneticisinin bulunduğu burç: Balık Mizaç: Soğuk-nemli

Ay fazı: Dördüncü çeyrek Mizaç: Soğuk-nemli

Güneşin doğduğu burç(iklimsel sıcaklık) Mizaç: Sıcak-nemli

Horoskop yöneticisi: Venüs Mizaç: Soğuk-nemli

Horoskop yöneticisinin bulunduğu burç: Boğa Mizaç: Soğuk-kuru

Güneşin bulunduğu burç: Boğa Mizaç: Soğuk-kuru

Ayın bulunduğu burç: Balık Mizaç: Soğuk-nemli



Sıcak: 3

Soğuk:5

Nemli:5

Kuru: 3



Hesaplamamızdan da anlayacağınız üzere çoğunlukla Da Vinci Flegmatik mizaç tipini taşımakla birlikte, kolerik tip etkisini de kısmen taşımaktadır.



Hesaplamamızı çiftli nitelikleri baz alarak yaptığımızda çıkacak olan sonucu da birlikte değerlendirelim;



Sıcak-kuru:1

Sıcak-nemli: 2

Soğuk-kuru:2

Soğuk-nemli: 4



Hesaplamayı bu şekilde değerlendirdiğimizde değerlendirdiğimizde de Da Vincinin her insan gibi tüm mizaçları taşıdığını, ancak flegmatik tipi daha baskın taşıdığını görürüz.



Haritanın lordunu hesaplamayı bilmeyenler için Leonardo Da Vincinin haritası üzerinden harita lordu hesaplamasını da yapalım.



DOĞUM HARİTASI YÖNETİCİSİNİ (LORDUNU) HESAPLAMA



Doğum haritalarında, haritanın lordunu bulmak için yukarıda hangi 5 temel derecenin hesaplamasını yapmanız gerektiğini yazmıştık. Bu önemli derecelerde puanlama sistemini şu şekilde yapacaksınız;

Burç yöneticisi +5 puan, yücelim yöneticisi +4 puan, üçlü yönetici +3 puan, sınır yöneticisi +2 puan, dekan yöneticisi +1 puan alacak. Hesaplama sonunda en çok puanı toplayan gök cismi haritanın yöneticisi (lordu) olacak. Haritanın lordu bir kişinin hayatına en çok etki eden gök cismidir. Bu açıdan önemlidir.



Da Vincinin harita lordunun hesaplama tablosu:







Leonardo Da Vincinin mizaç hesaplamasında öne çıkan karakteristik tip soğuk-nemli nitelik taşıyan flegmatik tip olmakla birlikte, sıcak-kuru nitelik taşıyan kolerik tipi de ikinci derece de görmüştük. Böyle mizaçta kişiler genelde öfkeli ve atılgan yapı göstermemelerine karşın, bazı zamanlarda patlamaları olasıdır. Damarlarına basmak sakin yapılarının altında yatan diğer karakter tipini tetikleyebilir. Sanata eğilim ve yetenek dikkat çeker. İki mizaç birleşince hem sanatsal deha hem de zekanın öne çıkması Da Vincinin hesaplamasında bizi doğal olarak şaşırtmayacaktır. Yapmış olduğumuz harita lordu hesaplamasında Venüsün yüksek puanla öne çıktığını düşünürsek, sanat dehası tekrar vurgulanmış ve sanat alanında ki şöhretinin daha baskın olması hep tip vurgulamasında hem de harita lordu hesaplaması sebebi ile olağan bir seyir olmuştur. Bu tipler de kişiler normalde sakin, duygusal, içe dönük ve soğukkanlı bir yapı sergilerken, yaşamsal zincirdeki olaylara bağlı olarak daha agresif, bastırılamayan, öne çıkan ve hedefi için sonuna kadar gidebilen durumlar sergileyebilirler.



Da Vincinin hastalıklarına baktığımızda disleksi, epilepsi, asperger ile karşılaşıyoruz. Genel harita analizi yapmadığımız için sadece mizaçlar açısından durumu analiz edersek, iki zıt nitelik tipinin karakteristik olarak böyle sorunlara yol açması mümkün olabilir. Bir sağlıkçı olsam da, doktor ehliyetine sahip olmadığımdan konunun derinlerine inmeyeceğim. Ancak astrolojik açıdan durumu incelediğimizde ateş ve su tabiatının zıt etkiler doğuracağını, buna bağlı olarak gelişen mizaç tiplemelerinde karmaşık durumlar yaşanabileceğini, psikolojik ve fiziksel rahatsızlıklarla karşılaşılabileceğini söyleyebiliriz.

Uzun bir çalışma ve yazı olduğunun farkındayım, ancak konunun tam olarak anlaşılabilmesi için bu incelemenin gerekli olduğunu düşündüğümden konuyu tam olarak işlemeyi uygun gördüm. Faydasını görmeniz dileğiyle, hıltlarınız dengeli, sağlığınız daim olsun.



YONCA BAZ (ASTROYONCA)

Telefon ve Whatsap İletişim: 0532 159 8623

Email: astroyonca@gmail.com



KAYNAKLAR:

Zodyak Astroloji Akademizi Ders Kitabı

Ankara Üniversitesi Tıp Tarihi Mecmuası, Cilt 50, Sayı 2, 1997 67-1 12 M. Cemil Uğurlu

Tıp tarihi tıp etiği ders kitabı

www.lokmantaha.com/default.asp?Sayfa=icerikID=407

BİR CİNSİYET KURGUSU; MELANKOLİNİN ANATOMİSİ ÜZERİNE Esen Kunt

G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi Cilt 22, Sayı 2 (2002) 133-143 M. Cihat Can

Yüzyıl Türkçe Tıp Kitabı YADİGAR İbn-i Şerif Pr. Dr. Ayten Altınbaş


Fuzûlî'ninSıhhat u Maraz'ında Ahlât-ı Erbaanınİşlenişi ve Bir Tıp Eseri Terceme-i Hulâsa-iMuhittin ELİAÇIK
ÖZETBu makaledeFuzûlînin Sıhhat uMaraz ad eseriyle bir tıp eseri olanTerceme-iHulâsa-i Tıbb ahlât-ıerbaanın ele anışı yönünden mukayeseedilecektir. Fuzûlî, tıbbısıhhat, hastalık ve tedavi diye üç bölümdeele aldığı Sıhhatu Maraz adlı eserinde birtabip kimliğiyle görünür. Eski p anlayışında önemli bir yeri bulunanve Fuzûlîninbu eserine de hakimolan ahlât-ı erbaa(humoral patoloji) teorisi insan bedenini oluşturandört sıvının(kan, safrâ, sevdâ, balgam) dengede olmasıyla bedenin dedengede ve sıhhatteolacağıesasına dayanır. Tıpla ilgili hemenher eserde aynı biçimde ele alınğı yönündebir kanaat bulunan ahlât-ı erbaa teorisinin Fuzûlînin bu eserinde birebiraynı olmadığıgörülmektedir. Bumakalenin amacı bu farkı mukayese yoluyla stermektir.FuzûlîninSıhhatu Marazı ile bir tıp eseri olan Cerrah MesûdunTerceme-i Hulâsa-ı Tıbbı ahlât-ıerbaa teorisincemukayese edildiğinde özellikle hıltlarınvücutta bulunduğu yerlerde veilaçlarda küçük farklar olduğu görülmektedir.ANAHTAR KELİMELERFuzûlî, Sıhhatu Maraz, Cerrah Mesud, Terceme-i Hulâsa-ı Tıbb,ahlât-ı erbaaABSTRACTIn this articlewill compared Fuzûlîs Sıhhat u Maraz and a medical work Terceme-iHulâsa-i Tıbb wereadressedin terms of hılts. Fuzuli, in his Sıhhat uMaraz whichmedicine is discussed in three sections as health, illness and treatment will appearwith a health ID. Hasan important place in the old senseof medicine, and inthis workof Fuzûlî judges theory that the human bodyahlât-ıErbaa(humoral patoloji)forms thebalance of four liquids will bebased on the principleof the body is alsohealthy. Thistheory which about its is dominant opinionin almost all work related to medicine inthe same waybe considered a convictionin the direction the exact is notsame inthis work of Fuzûlî. The main objective of this articleis to show by comparisonthe
Doç. Dr. Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölü Öğretim Üyesi.

difference. A comparison is made betweenFuzûlî's Sıhhat u Maraz and CerrahMes'ûd's Terceme-i Hulâsa-i Tıbb in terms ahlât-ı erbaatheory ahlât in thebody where they are seen to be different.KEY WORDSFuzûlî, Sıhhat u Maraz, CerrahMesud, Terceme-i Hulâsa-ıTıbb, ahlât-ı erbaa





Giriş
Çok yönlü bir şair olan Fuzû(Mehmedbin Süleyman. ö.1556) nin üç dildeyazdığı eserler incelendiğinde divanlanda mutasavvıf, Leylâ Mecnûn'unda hikayeci, Beng üBâdeve Sohbetü'l-esmâr'ındasiyasetçi venebâtâtçı, Hadîkatü's-süedâ'sında tarihçi, mektuplandasosyolog, Rind ü Zâhid'indepe- dagog, Matla'u'1-i'tikâd ve Terceme-i Has-i Erba'în'inde İslâm bilgini ve Sıh-hat u Maraz(Hüsn ü Aşk)'ında da tabip kimliğiyle karşımıza çıkğı görülür.1Fuzûlî, tıbbı sıhhat, hastalık ve tedavi diye üç bölümde ele aldığı Sıhhat u Ma- raz ad eserinde zamanın tıp bilgilerini gereğince kavramış bir tabip kimliğiylegörünmektedir. Böyle olmakla beraberbu makalede, tıpla teorik düzeyde ilgi-lendiği anlılan Fuzûlînin bu bilgileri tıbbın bizzat içinde bulunan bir cerrah hekimin eseriyle karşılaşrılarakgözden geçirilecektir. Karşılaştırma yapılan eser,14.yüzyıl cerrahlandan CerrahMesûdun Terceme-i Hulâsa-ı Tıbbıdır.Sıhhat u Maraz ile bu eser karşılaştırıldığında dört hılt ile ilgili bütün ayrıntılarher iki eserde de bulunmamakta, ancak Sıhhatu Marazda hıltlarla ilgili ağı- daki tabloda gösterilen ayrıntılar daha fazla yer almaktadır.Böyle olmakla bir- likte Terceme-i Hulâsa Tıbb tabloyauygunluk gösterirken Sıhhat u Maraz bazı noktalarda farklılık taşımaktadır. Fuzûlînin Sıhhat u Marazına göre: ruh adlıtemiz kişi, padişahlığı -birbirine karışarak vücudasebep olduklarından ahlât-ı erbaaadıyla anılan- kan, safrâ, sevdâ, balgam adlı dört kardeşe verilen insanlık alemineayak bastığında beden adlı birdiyar rmüş, ona aşık olup evlenmişve hhat adlı bir çocukdoğmuştur. Ruh, beden ve sıhhati yanına alıp memleketi teftişe çıktığındaişlerini ümid, korku, mahabbet,adavet, ferah ve gam adlı altı memurun yaptığı gönül şehrine gelmiş, çok beğendiğiümîd, ferah ve mahabbeti yanına alıp sevmediği adavet, korku vega ise kovmuş, onlarda oradan kinle ayrılmışlardır. Ruh, kan, safrâ, sevdâ, balgamı meclisine çağırıp sevdâ başa, safrâyı öde, kanı karaciğere, balgamıda akciğere oturtmuş, ancak dahasonra bu hıltlar sürekli şarap ip bürlendiklerinden ruhun hatırı bozularakon- ları azarlamıştır.Gönülşehrinden sürülen adavet, korku vegam ise bu fırsatı değerlen-dirip sıhhatin saltanatını yıkmaya and içmişlerdir.Fuzûlînin bu eserinde eski tıpanlayışında önemli bir teori olan ahlât-ıerbaa teorisi hakim olup, bu teori insan bedenini olturandört sıvının(kan, safrâ, sevdâ, balgam) dengede olmasıylabedenin de sıhhatli olacağı esasına dayanır. Bu makalede,öncelikle alegorik bir edebieser olarak karşızda duran Sıhhat u Marazda ahlât erbaa teorisinin
işleniş şekli, bir tıp eseriyle karşılaştırılarak aradaki benzerlik ve ayrıklar orta- ya konulacaktır. Her ne kadar bu teorinin her eserde aynı olacağıve hiç değiş- meyeceği şeklinde bir kanaat mevcut olsa da, bu rt hıltın vücutta bulunduğu organların değişikliğe uğrayabildiği Fuzûlînin bu eserinden hareketle görül- müş olacaktır. Bu eser hıltlar teorisine büyük ölçüdeuygun biçimde yazılmışsa da ltlarıntadına göre verilen bir ilaçta uyum bulunmaması hıltlar teorisine birebir uyulmadığının işaretidir. Bazı eserlerde de dört hıltın cutta bulundu-ğu organların tam aynı olmadığı görülse de, bu fark sadece akcer-kalp, kara-ciğer-öd gibi, organların biribiriyle içiçe oluşundan kaynaklanan bir fark olup, bueserde ise akciğer-beyin gibi biribirine çok uzak ve ilgisiz organlar şeklinde bir fark gözlenmektedir. Bu farkın, bu eserin bizzat tıbbın içinde olmayan vetıpla teorik düzeyde ilgilenenbirisince yazılş olmasından kaynaklandığı dü- şünülebilir. İşte biz bu makalede, ahlât-ı erbaa teorisi tablosundan ve tıbbınbiz- zat içinde olan usta bir cerrahıneserinden bu teoriyi inceleyip Sıhhatu Ma- razda buna göre görülen farkları ortayakoyacağız.
Ahlât-ı Erbaa
Ahlât-ı erbaa, antikç ve ortaçağda insanın biyolojik, ahlâkî vepsikolojik fonksiyonlarınıetkilediği kabul edilen, insan bedenindeki dört sıvımaddeye verilen addır. Bu dört sıvı(kan, safrâ, sevdâ, balgam)nın dengede olmasıyla s-lık, bozulmasıyla da hastalık ortaya çıkmaktadır.Eski Mısıra kadar giden buanlayışta sırlıhekimler hastalığın sebebi olarak bünyedeki bu dört sıvının kirlenmesini görmüşler ve tedavide kirli sıvılarınbaltılması yoluna gitmişler- dir.2 Phythagoras'a göre doğaya dört ana yön (kuzey, ney, doğu, batı), dört unsur(ateş, hava, su, toprak) ve bunların dört fizikselözelliği(caklık,soğuk- luk, yaşk, kuruluk) gibi dört ritim hakimdir. Sicilyalı Empedokles(492-432) bu görüşlerden etkilenerek evrenin ateş(kuru-sıcak),hava(yaş-sıcak), su(soğuk- yaş), toprak (soğuk-kuru) şeklinde esas ve tali derecede birbirine zıt dört temel öğeden oluştuğunuöne sürmüştür. Empedokles'in bu teorisi deHippokrates tarafından benimsenip insan bedenine uygulanmış ve böylece humoral patolojiteorisi ortaya çıkmıştır.3 Bu anlayışa göre insan bedeni dört unsurdan oluşan biryapıdır.
Antik YunanveRomatabipleriylefilozoflarıtarafından geliştirilenve20.yüzyıl başlana kadar Avrupalı doktorlarca da yaygın kabul gören humoralpatoloji teorisinde vücuttaki dört sıvı bileşik kaplar gibi denge içindedir ve birinin artması veya azalmasıyla vücutta hastalık ortaya çıkar. Bedenin hastalıkla- da bu dört sıvıya redir. Sevdâ, aklî ve psikolojik rahatzklara yol açar.Kan hastalıkları kanın azalıp artmasındanortaya çıkar. Karaciğer-ödde bulunan safrânın çokluğuyla karaciğer ve böbrek hastalıkları çıkar. Balgamın dengesiz-liği istiska(karında su toplama)ya yolar. İlkbahar ka, yaz safrâyı,sonba- har sevdâyı kış da balga harekete geçirir. Bu sıvıların insanların karakterleri-ni de etkilediğinin düşünülmesisafrâvî(colérique), sevdâvî (mélancolique), de-mevî(saanguin), balgamî(flegmatique) şeklinde psikolojiktiplemelere ve mahrûr(kan sıcak tabiatlı),mebrûd(safrâ soğuk tabiatlı), bis(sevdâ kurutabiat- lı), mertûb(balgam yaş tabiatlı) şeklinde dört niteliğe dayalı karakter tasniflerine yol ştır.Galenle birlikte etkisini sürdüren, daha sonra İslam dünyasındada yayılan bu teori 16.yüzyılda fizyolojive biyokimya gibi ilimlerin gelişmesiy- le etkisini tekrar göstermiş, 20.yüzyıl başlarında dahormonların kfi ve bağı- şıklıkfikrinin gelişmesiyle daha da önem kazanmışr. Bugün de modern pta kan ve safrâ kirliliğinin bazı hastalıklarasebep olduğu bilinerek tedavisi içinkan aldırma, safrâ boşaltma ve müshil verme yollarına başvurulmaktadır.4
Doğu ve batı tıbbında2500 sene yürürlükte kalan bu teori günümüzde de halk tıbbında yaşamaktadır.AntikYunan tıbbında humoral patoloji, İslam- Arap tıbbında iseahlât erbaa denilen bu teori İbn-i Sina(980-1037)'nın El- Kânûn fi't-tıbb adlı eserinde hissî, zihnî durumlarla tavır ve rüyalar da eklene- rek genişletilmiştir.İslam tıp teorisinde humoral patoloji teorisinin genel unsur- la ağıdaki çizelgede rülmektedir.5
Hiç yorum yok: Önceki KayıtlarAna SayfaKaydol:Kayıtlar (Atom)Blog Arşivi 2021(2) Ekim(1)Agarta ve Şambala Yeraltı Uygarlıkları Ağustos(1) 2020(2) Mart(1) Şubat(1) 2019(4) Ekim(1) Mart(1) Şubat(2) 2018(48) Aralık(2) Kasım(1) Ekim(1) Eylül(2) Temmuz(4) Haziran(7) Mayıs(7) Mart(8) Şubat(2) Ocak(14) 2017(104) Aralık(2) Kasım(5) Ekim(11) Eylül(17) Ağustos(1) Temmuz(5) Haziran(28) Mayıs(29) Nisan(2) Mart(4) 2016(48) Kasım(2) Ekim(4) Eylül(2) Temmuz(8) Haziran(9) Mart(1) Şubat(13) Ocak(9) 2015(478) Aralık(5) Kasım(8) Ekim(17) Eylül(22) Ağustos(61) Temmuz(174) Haziran(105) Mayıs(6) Nisan(20) Mart(24) Şubat(32) Ocak(4)HakkımdaYavuz tellioğluProfilimin tamamını görüntüle
Basit teması. Blogger tarafından desteklenmektedir.

TAGS:Yavuz Tellio lu 

<<< Thank you for your visit >>>

Websites to related :
petsoncrack.org

  keywords:
description:
petsoncrack.org "Some people pray for water, other people dig a well." - Country Singer James Hand Friday, September 1

BAHERO

  keywords:
description:
BAHEROEDUCATION AND SCHORLARSHIPPopular PostsislamISLAM RELIGION NA MOHMMED SAID MOHAMMED How to Convert to Islam and Becom

Wasted Space

  keywords:
description:
James Brown: Blues Harmonica Player. Singer. Songwriter. Go Go Dancer. Poet. Painter. White Guy. San Francisco.



No More Mister Nice Blog

  keywords:
description:
No More Mister Nice Blog"Hateful and totalitarian." James Taranto Monday, October 18, 2021 CO

Lehigh Public Concern Team

  keywords:
description:
Lehigh Public Concern Team

Teknoloji, Bilim ve Spiritüaliz

  keywords:
description:
Teknoloji, Bilim ve SpiritüalizmTechnology, Science and SpiritualismToplam Sayfa Görüntüleme Sayısı 9 Ş

Because I said so

  keywords:
description:
Because I said so Thursday, March 14, 2019 Creation is Much More! - Great post by Scot McKnig

alicublog

  keywords:
description:
alicublogWhile alicubi.com undergoes extensive elective surgery, its editors pen somber, Shackletonian missives from their lone

your body is your image

  keywords:
description:
skip to main | skip to sidebaryour body is your image Selasa, 30 Oktober 2007 Lonelines

En route to Damascus

  keywords:
description:
En route to Damascus Friday, October 31, 2014 And a brilliant beam of sunlight br

ads

Hot Websites